Uğur Vardan’dan ‘Çelişki Bilmez Lezzet’in Geçmiş Zaman Maceraları

İlk kitabının konusu, seni yakından tanıyanları şaşırtmadı. Geçmiş üzerine yazmayı sevdiğini biliyorduk. Kitabın her öyküsünü bir yetişkin olarak çok ‘lezzet’li buldum. Çevremdeki küçük okurlara önerecek, hediye edecek bir kitap bulduğum için ayrıca mutlu oldum. Ama çocuk okurlara seslenen bir kitap formatı açıkçası benim için sürpriz oldu. Neden böyle bir tercih yaptın?

Eski mesai arkadaşım, bir zamanlar halı sahada birlikte top koşturduğumuz, sevgili dostum Derviş (Şentekin), faal gazetecilik serüvenine son verdi ve uzun bir süre önce Kırmızı Kedi, şimdi de bu yayınevine bağlı Çınar Yayınları’nda forma giyiyor! Pandemi esnasında kendisiyle miniklere yönelik futbol, basketbol, voleybol gibi ana sporlara teşvik edici ve öğretici yayınlar üzerine kafa yorarken laf lafı açtı ve iş bu noktalara kadar geldi. Benim eski bir öyküm vardı, onu revize ettim. Yine Çınar Yayınları’nda görev yapan eski mesai arkadaşım Burcu (Aktaş) devreye girdi, bana hâkim olduğu çocuklara yönelik yazma meselesinde tüyolar verdi, tek öyküye yenileri ekledim ve bu, benim adıma kitap yazma konusundaki ilk adım atılmış oldu. Sonrasında da yazım aşaması tamamlandığında çizer arkadaşımız Dilem Serbest’in harika desenleriyle işlem tamamlandı! Ayrıca sonradan şöyle düşündüm; Freudyen bir bakış açısıyla işe çocukluktan başlamak en doğru rota sanırım…

Açık söylemek gerekirse çocuklar için bir kitap yazmak bana zor geliyor. Sana ise hiç zor gelmemiş gibi görünüyor. Ne dersin bu konuda? Çocuklar için yazmak nasıl bir şey?

Yazarken kendi çocukluk dönemini düşündüm ve o çağlarda okuduğum kitapların, o dönemde üzerimde nasıl izler bıraktıklarını hatırlamaya çalıştım. Bu çaba beni şu noktaya taşıdı; çocukken bizi ‘çocuk olarak görmeyen’, ele aldıkları meseleleri, konuları basite indirgemeden, karşısındaki ciddi bir okur olarak kabul ederek anlatmaya çalışan, kandırmaya yeltenmeyen kitapları daha çok beğendiğim ve zihnime yerleştirdiğim aklıma geldi. Bu kitabı da benzer kıstaslar çerçevesinde kaleme aldım. Bana yazım esnasında yol gösteren sevgili Burcu da benzer şekilde tavsiyelerde bulundu ve sanırım sadece belli bir yaş grubuna değil, genel olarak içindeki çocuğu da her daim hazırda tutan okura yönelik öyküler ortaya çıktı.

Çocukken hangi yazarları okurdun? Küçük Lezzet nasıl bir okurdu?

Valla geniş bir yelpazede, ayrım yapmadan okumaya çalıştığımı hatırlıyorum. Ben galiba okuma eyleminin kendisini seviyordum. Ayşegül’lerle, Tarkan çizgi romanlarıyla başlayan bu serüven daha sonra Doğan Kardeş, Milliyet Çocuk, Red Kit, Kara Murat, Tolga derken Tommiks, Teksas, Kaptan Swing, Teks, Tom Branks, Zembla, Zagor, Kızılmaske, Mandrake, Gordon, Kinova, Jungle gibi çizgi romanlara uzandı. Sonrasında da bu halkaya Yaman adlı dergi, Mister No, Jeriko, Judas ve Superman eklendi. En son Ken Parker ve Conan’la soluksuz serüvenimi tamamladım diyebilirim. Bir yandan da bizim çocukluğumuz Türkiye’nin televizyon denilen yeni bir kültürle tanışmasının da ifadesiydi. Bu çizgi romanların yanına ‘Uzay Yolu’, ‘Bonanza’, ‘Petrocelli’, ‘Kaçak’, ‘Görevimiz Tehlike’, ‘Tatlı Cadı’, ‘Küçük Ev’, ‘Komiser Columbo’, ‘Pasaklı Sally’, ‘Vadideki Hayat’, ‘Altı Milyon Dolarlık Adam’, ‘Charlie’nin Melekleri’, ‘Kaynanalar’, ‘Oyun Treni’, ‘Walton Ailesi’, ‘Kara Şimşek’, ‘Banacek’, ‘Zengin ve Yoksul’, ‘McMillan ve Karısı’, ‘Uzay 1999’, ‘Stingray’, ‘Pembe Panter’, ‘Taş Devri’, ‘Akıllı Bıdık’, ‘Yogi’, ‘Tom Slick’ gibi büyük bir külliyat da ekleniyordu. İşin kitap boyutunda ise ‘Heidi’, Jules Verne’nin romanları, Milliyet Çocuk Klasikleri’nin ‘mavi’ kapaklı klasikleri vardı. Rahmetli annemin aldığı Hayat Tarih Mecmuası vardı mesela, Şevket Rado çıkarıyordu sanırım. O dergileri de çok severdim. Orta ve liseyi yatılı okudum, bu süreçte ben okuldayken annem Doğan Kardeş ve Milliyet Çocuk alıyor, bir kenara koyuyor ben de sömestri ve yaz tatillerinde eve gittiğimde ilk iş olarak birikmiş bütün sayıları okuyordum. Milliyet Çocuk’un fasikül olarak verdiği ünlü romanların çizgi roman uyarlamalarını da derginin tam ortasındaki yerinden çıkarıp ayrıca biriktirirdim. Sonuç itibariyle kitapların ister roman ister çizgi roman olarak sunduğu dünyaların içinde kaybolmak benim için büyük bir zevkti.

Öykülerinin gerçekle kurmaca arasında gidip geldiğini düşündüm okurken. Ama bir de sana sormak isterim. Yazdıkların nereye kadar gerçek, nereye kadar kurmaca?

Hepsi gerçek. İşin kurgu yanında ise şu var; kitapta yer alan dört öyküden üçü 70’li yıllara ait, bir tanesini (Fareli ve kedili olanı) geçen yıl yaşadım ama çocukluğuma taşıdım… Bir de “Kararımı verdim, ben büyüyünce sinema eleştirmeni olacağım” faslı kurgu. Ama öykünün kapanması ve geçmişte yaşadığım tecrübelerim şimdiki zamandaki karşılığı açısından işe yarar bir hamle olduğunu düşünüyorum!

Yaşlandıkça geçmiş yılları hatırlamanın farklı bir keyfi oluyor benim için. Nostalji duygusu hakkında ne düşünüyorsun?

Ben neredeyse üniversite zamanından bu yana nostaljik bir karaktere sahibim diyebilirim. Çoğu kez ait olduğum dünyada değil de geçmişin koridorlarında gezinmek daha çok hoşuma gidiyor. Bu tabii ki şimdiki zamanda kendini rahat hissetmemekle de ilgili olabilir ama aslına bakılırsa şimdiki zamandan yana böyle bir sızlanmam yok. Sadece ülkenin ve genel olarak dünyanın gidişatının benim geçmişte yaşadığım dönemlere göre daha fazla kaotik, karmaşık bir seyir izlediği ve bize öğretilen, aktarılan değerlerin uzağında olduğumuzun kanısındayım. Ama tabii ki insanlığa ve geleceğe ilişkin iyimser ve umutluyum. Genel bir parantezde bu çağın insanı olmadığımı düşünüyorum. Bunun da aslında genel bir insanlık refleksi olduğuna da inanıyorum. Şöyle bir örnek vereyim: Yakın bir zaman önce, sevgili sinema yazarı dostumuz Tunca Arslan’ın proje koordinatörlüğünde İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından yayımlanan ‘Türk Sinemasında İstanbul’ adlı kitapta kentin mimari açıdan yaşadığı değişimi yansıtan filmlere ilişkin bir yazı kaleme almıştım. ‘Sana Bazı Filmlerden Baktım Aziz İstanbul’ adlı bu metin için eskiden izlediğim birçok klasiğin karşısına yeniden geçtim. Mesela rahmetli Atıf Yılmaz’ın 1966 tarihli klasiği ‘Ahh Güzel İstanbul’da ana karakterlerden Haşmet İbriktâroğlu filmde bize iç sesiyle seslenirken bir anlamda yaşanılanların rehberliğini de soyunuyor. Hem şimdiki zamanın, anın peşindedir hem de geçmişe ilişkin referanslar veriyor. Haşmet 1966’da geçen bu filmde İstanbul’un tarûmar olduğuna, eski güzelliklerini kaybettiğine dair vurgularda bulunur. Oysa biz bu filmi şimdiki zamandan izlediğimizde arka plandaki güzelliklere, şehrin bozulmamış estetiğine, ruhuna iç geçirerek bakarız. Yani biz ‘Ahh Güzel İstanbul’da yer alan ve artık yok olduğunu gördüğümüz eski dokuyu arar ve yokluğuna üzülürüz. Nostaljik bir tavırla “Eskiden bu şehir ne güzelmiş” deriz. Filmin kahramanı Haşmet de 1966’nın İstanbul’a bizim şimdi baktığımız mantıkla bakıyor ve o da daha eski bir geçmişin ruhunu ve izlerini arıyor. Yani bu nostalji meselesi her dönemde vardır ve kimileri için ait olduğu zaman değil, artık yitirildiğini düşündüğü geçmiş önemlidir. Sanırım ben de bu profile dahil olan insanlardan biriyim.

Uğur Vardan

Uğur Vardan

Kitaptaki öykülerde futbol ve sinemayı görmek şaşırtıcı değildi. Sinema ve futbol aşkını en ideal şekilde birleştiren yazarlardan birisin. Hem spor yazarı hem film eleştirmeni olmak herkese nasip olmaz zaten. Her ikisinin kesişme ve ayrışma noktalarından söz etmek ister misin?

Bence futbolla sinema genel kavramlar ve toplumsal erişim açısından birbirlerine çok benziyor. Şöyle ki yaratıcılar birinde yönetmen, diğerinde teknik direktör. Yıldızlar ikisinde de önemli yer tutuyor, yardımcı oyuncular, emekçiler de keza… Öte yandan ikisi de tek bir kişinin elinde yaratılmıyor, büyük bir ekibin ortak gayretiyle oluşan yapılara sahip. İkisinin de temaşa mekânları var; statlar ve sinema salonları. İkisinin de kitleler nezdinde sevilmesini, popülerleşmesi sağlayan önemli bir aktarım aracı var; televizyonlar. İkisinde de para koyan biri, birileri var; yapımcılar, kulüp başkanları… İkisinde de devasa bütçelerin oluşturduğu alanlar; büyük takımlar ve büyük stüdyo işi yapımlar bulunuyor. Keza amatör takımlar ve bağımsız filmler de benzer kaderin yansımaları. İkisi de kökleri 19. yüzyılın sonlarında filizlenen asıl ihtişamını 20. yüzyılda yaşayan popüler kültür unsurları. İkisi de çocuklara, gençlere, insanlara umut, ilham aşılıyor, bazen de üzüntü veriyor… Tüm dünyada ikisi de çok seviliyor, keza ülkemizde de. Öte yandan bizim coğrafyamız bakımından yine benzer reflekslerin yaşandığı alanları var; mesela ben iki yayıncılık alanında cephede de ter döktüm, oradan biliyorum; insanlar sinema ve futbolu çok sevdikleri halde bu iki disipline ait dergiler bir türlü yaşayamıyor. Ne sinema ne futbol alanında süreli yayınların ömrü uzun olmuyor. Keza bu iki birbirine benzeyen ‘sanat dalı’na ait kitaplar da çok satmıyor. Sevenleri sinema ve futbola tutkuyla bağlı olduklarını her seferinde gösteriyorlar ama iş bu kategorileri ilişkin okuma eylemine gelince ortada yoklar…
Farklılıklarına gelince, günümüz itibariyle kapalı gişe oynayan, önünde kuyrukların oluştuğu filmler artık yok; çünkü izleyici onlara geçmişten farklı olarak başka yollar (internet, platformlar vs) üzerinden ulaşıyor ama futbol maçları hâlâ eski popülerliği koruyor, hele hele takım başarılıysa oynayacağı mücadelelerin biletleri satışı çıkarıldığı andan itibaren tükenebiliyor. Öte yandan artık bu iki benzer eğlence ve sanat dalının fazlasıyla endüstriyelleştiğini ve geçmişteki amatör ruhundan uzaklaştığını söyleyebiliriz. Özellikle futbolda işin içine bahis gerçeğinin girmesiyle birlikte farklı bir seyirci kültürünün ve reflekslerin doğduğunu da görüyoruz. Bir de sosyal medya meselesi var ki bu sadece sinema ve futbolun değil, genel olarak bütün gezegenin yeni sosyolojik olgusu…

Çelişki Bilmez Lezzet’in yeni öykülerini yazmaya devam edecek misin? Aklında başka kitap fikirleri var mı?

Valla şimdilik böyle bir düşüncem yok ama neden olmasın tabii ki. Öte yandan elbette aklımda başka kitap fikirleri var, bakalım hayat ve gelecek ne gösterecek, bekleyelim görelim diyeyim…




Related Posts

Bir yanıt yazın

izmit escort bursa escort istanbul escort şişli escort avcılar escort beylikdüzü escort şirinevler escort avrupa yakası escort istanbul escort şişli escort ataşehir escort bursa escort betvino beylikdüzü escort şişli escort sex hikaye milanobet güncel adresi ataköy escort istanbul escort roketbet yeni giris roketbet üyelik roketbet bonuslari roketbahis yeni giris antalya escort antalya escort istanbul escort